Sınıfta Resmigeçit Krizi

Şu olmaz olası resmigeçitler yok mu?

28 Ekim Yunanistan’da (*), 29 Ekim Türkiye’de resmi tatil. Her iki ülkede de o günlerde resmigeçitler düzenleniyor.

İzmir Kız Lisesi’nde okurken, bandoda trampet çaldığım için 29. Ekim resmigeçitlerine ben de katıldım kaç kere, itiraf ediyorum. Ama o zamanlar kimse bana sormadı isteyip istemediğimi, annemlerin bir itirazı olacağını da sanmıyorum… işin “iç yüzünü” izah eden de olmadı. Çıktık, dizildik sıraya, aynı anda aynı tempoyu tutup, yürüdük yanyana, geçtik protokolün önünden. Eee n’olmuş yani? derseniz… Yine de şimdiki biz olabildik, çok şükür ki 🙂

Yunanistan’da resmigeçitler her sene başka bir olaylı oluyor. Resmigeçitlerde ilkokul son 2 sınıftan itibaren öğrenciler de yer alıyorlar. Her sene ama her sene bir “okulun bayrağını kimin tutacağı” konusunda kavga çıkıyor. Kavga derken, olay milliyetçilik duygularıyla beslenen ırkçı söylemlere kadar yelken açıyor. Şöyle ki; anladığım kadarıyla her okulun son sınıf öğrencilerinden en başarılı olan öğrenci bayrağı/okul flamasını tutma “şerefine” layık görülüyor. Buraya kadar adaletli gibi görünen sistem nerede mi çöküyor? Eğer sınıfın en başarılı öğrencisi bir Yunan çocuğu değil de artık sayıları azımsanamayacak kadar çok olan bir göçmen çocuğu olduğunda! En yaygın örnek de Yunanca eğitimdeki başarısı gözardı edilemeyecek bir Arnavut çocuğunun buna “hak” kazanması!  Vay sen misin, Yunan evlatları dururken bayrağı hangi cesaretle taşırsın vs. vs. vs. Kısacası durum, o ana kadar pusuda bekleyen ırkçı canavarların hortlamak için kolladıkları fırsata dönüşüyor. İnsanlığın düştüğü sefillik, diyebileceğim iğrençlikler…

Kısacık bir bilgilendirmenin ardından, gelelim, bu sene meselenin bize dokunan ucuna. İlkokulun son 2 sınıfının da resmigeçite katıldığını bilmediğimden hazırlıksız yakalandım bu sene. Bir kaç hafta önce, Maya yanıma gelip “Anne, resmigeçite kimler katılacak, diye sordu beden eğitimi öğretmeni. Ben katılayım mı?” Hıh!? “Vallahi, Mayacım, benim resmigeçitler konusunda düşüncelerim pek olumlu değil. Ben çocukların, yanyana gibi dizilip rap rap asker adımlarıyla Belediye başkanının önünden geçmelerinden hiç hoşlanmıyorum. Baban da benimle aynı görüşte. Ama sen çok özendiysen, bir şey diyemem. Çok istiyorsan, katılabilirsin, karar senin” deyip konuyu fazla da uzatmadım. Ertesi derste, Maya katılmak istemediğini söylemiş öğretmene. İşte o zaman olanlar olmuş. Öğretmen -hem kimin katılıp katılmayacağını soruyor hem de- “Neden?” diye sormuş. Maya da “ne annem babam istiyor ne de ben” demiş. Oradan yeni gelen her öğretmene Maya’nın annesinin Türk olduğunu yumurtlayan kız, her zamanki gibi, atılmış: “Annesi Türk de ondan” demiş. Maya “hayır, ondan değil” demiş. Başka bir oğlan Mayaya arka çıkıp “neden öyle diyorsun?” diye kıza çatmış. Kız ağlamaya başlamış. Kızın yandaşları onu teselli etmeye çalışmış. Maya da “annem Türk de olsa, Yunanlı da Hintli de yine de istemezlerdi katılmamı” deyip son noktayı koymuş ama sınıf da birbirine girmiş.

Sonuçta, Maya bütün okuldan yarınki resmigeçite katılmak istemeyen tek çocukmuş ve bazı çocuklar buna o kadar şaşırmışlar ki gelip Maya’ya “delirdin mi nasıl katılmazsın, çok eğlenceli olacak, zaten senede bir kerecik oluyor” diyenler olmuş.  (Aslında 1 kerecik değil, bir de 25 Mart var ki… onu hiç sormayın)  Belli ki resmigeçit bu çocukların evlerinde ne kadar övülesi ne kadar gururluk bir olay olarak anılmış, öğretilmiş.

Oysa ki, her şey göstermelik bir şovdan ibaret. Nasıl ki Sirkler de eğlencelidir. Oraya gidip hoş vakit geçirenler arasında kaç kişinin aklına gelir ki? Sahnenin arkasında o hayvanlara neler olup bittiğini ve seyrettikleri gösterilerde hayvanların hangi koşullarda o rollere bürünmeye zorlandıklarını pek az insan oturup düşünür.

Milli bayramlarda yapılan göstermelik resmigeçitler de öyledir. Günü birlik milli tatmin vesilesidir. Her şey o kadar yapmacık ve göstermeliktir ki… Bir gün öncesine kadar aynı caddeler pislikten geçilmez, işin kötüsü hiç kimse de bundan rahatsız olmazken, belediyeyi (çok değil ancak) 1 gün öncesinde bir telaş alır. Sokaklar temizlenir. Bayraklar, bayramdan bayrama çıktıkları sandıktan çıkarılıp tozları silkelenir ve sağa sola asılır. Milliyetçilik duyguları “sözüm ona” kabarır da kabarır. Sonra belediye işçilerine demir parmaklıklar taşıtılıp şehrin meydanının bir köşesine yığılır. Aman diyeyim, resmigeçitte geçecek askerlerle öğrencileri selamlayacak protokol kişilerine ulaşılmasın da zarar gelmesin-dir… Parmaklıklar neyi, kimi koruyacaksa… domates de atsan geçer o parmaklıklardan, yumurta da! (Bence yumurtaya, domatese yazık, o ayrı mesele…) Camdan duvarlar da örseniz, canı yanmış vatandaşın en azından sarf edilen sözleri geçecek delik bulacaktır, hiç endişeniz olmasın!

Askerler – Vicdanî retçi olmadığı sürece- bir şekilde bu gidişata boynunu eğmiş zavallıcıktır zaten.

Peki ama, en çok bozulduğum, neden öğrencileri, çocukları bu oyuna, ucuz figüranlar olarak dahil edersiniz. En çok ona kızarım! Çocuklar hepsi bir örnek giyinmiş, bir oyun tahtasının piyonları gibi kimliksiz yanyana “boy hizası” dizilmiş,  ulusal marşların ritmlerine uygun olarak, asker adımlarıyla “rap rap” seslerine eşlik eden alkışlar arasından geçerek, iktidarı temsil eden politik, dini ve askeri liderlerin kürsüsünün önünden geçip giderler.  Peki ama niye?? Onlara saygılarını, boyun eğdiklerini göstermek için mi? İleride emirlerine itaat edeceklerini, savaş anında “Öl!” deseler vatan-millet uğruna canlarını feda etmeye hazır olduklarını mı kanıtlamaya çalışırlar?

Yüzyıllar öncesinde cephelerde gerçek anlamda göğüs göğüse cenk eden savaşçıların, süvariler veya piyadeler alayı olarak geçmesi tam anlamıyla düşmana karşı bir gövde gösterisiydi, bir kafa tutmaktı belki de. Her zaman olmasa da çoğunlukla büyük ve güçlü ordusu olan kazanıyordu. Şimdi öyle mi ki? Büyük büyük güçlerin ellerindeki büyük silahların sarf edildiği (edilmesi gerektiği) büyük oyunlarda kimin piyonunun oyunu daha iyi oynadığının o kadar da önemi yok artık!  Tek sebep “milli” duyguları canlı tutma çabası, onun da bir uzantısı olarak her milletin kendisinin diğerlerinden üstün olduğuna inanmaya kalkması/aldatmacası değilse nedir?  Tesadüf değildir herhalde, en görkemli askeri resmigeçitlerin en acımasız en militarist ulusların ordularında görülmesi: Çin’in, Rusya’nın ve Hitler’in Nazi ordularını aklınıza getirin… Peki savaşlardan yorgun düşmüş, sınırların iyice zayıflamış, kültürler arasındaki belirsiz duvarların şeffaflaşmış olduğu bu yüzyılda böyle bir şeyi yapmanın gereğini bana birisi izah edebilir mi?

Yok ben çocuğumu böyle şeylere alet ettirmem. Evde otursun, güzel güzel resmi tatilini kitap okuyarak, mandolin çalarak, oyun oynayarak geçirsin. Hatta televizyon bile seyretsin, daha az rahatsız olurdum bu kesin 🙂 

****************************************************************************************************

(*) 28 Ekim 1940 Yunanistan diktatörü Metaksas’ın, diktatör Mussolini’nin İtalya’sının Yunanistan’ı fiili işgali anlamına gelecek olan ültimatomunu reddedişinin yıldönümü: Hayır (Ohi) Günü.



8 thoughts on “Sınıfta Resmigeçit Krizi”

  • Papatya super bir yazı….Maya’yı kendisini ifade edişinden dolayı tebrik ediyorum.. Toplumda aykırılıklar iyidir…Hoşlanmadığın yanlış bulduğun şeyi ifade etmek ve uygulamak en iyisi.. Supersin….

  • düşüncelerinize aynen katılıyorum…ayrıca Maya ile Dario çok şanslı çocuklar sizin gibi değerli anne babaya sahip oldukları için…:)

  • uzaydan miniminnacık görünen gezegenimizde insanları ayrıştıran her türlü akım ve öğretiye ben de karşıyım..sınırların olmadığı,tek dünya vatandaşlığının geçerli olduğu günler umarım çabuk gelir…ama bugünkü dünya karmaşasında bu nasıl mümkün olacak ?

  • Yorumlarınız için teşekkür ederim.
    Biz elimizden geldiğince çocuklarımızı ne dinsel ne ırksal ne de cinsiyet açısından hiç kimseyi bir diğerinden üstün görmeyecek şekilde, barışçı ve adil birer dünya vatandaşı olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. Tabi büyüdükçe ne olurlar onu zaman gösterecek. Umarım bizi şaşırtacak saçma sapan akımlara kapılmazlar. Mayanın kendine seçme şansı verilerek verdiği kararın arkasında duruşu ve savunuşu hoşuma gitti: şimdiden gidişat iyi 🙂

  • Bayıldım yazıya.
    bu mesajım Maya’ya “Mayaaaaacımm seni seviyorum dünyaya barış dolu mesaj vermişsin duruşunla gerçek bayramlar yaşa, güzel yavrum öptümm çok çok”
    Ne güzel ailesiniz içime baharsınız

  • Ailece duruşunuza hayranım. Maya’yı gerçekten kutluyor, öpüyorum, mantıklı,sağlıklı bir genç kız yetişiyor.
    Ben iki oğlumu doğurduğum zaman, ben onları nasıl askere yollayacağım tasası düşmüştü içime. Asker olmak isteyen zaten meslek olarak seçiyor,okuluna gidiyor.Çocuklarımızın anlamsız zaman kaybı diye düşünen biriyim.
    Hele hele bağnaz milliyetçilik asla.İnsanların ayırımı olmamalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir