Gez gez bitmeyen Ödemiş – Yıldız Kent Arşivi Müzesi

İşte sonunda Ödemiş Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi’nin (kısa dıyla ÖYKAM’ım) önündeyiz. Bugün müze olarak kullanılan bina, eski Keçecizade Hanı’nın kuzey cephesi ve avlusunun bir bölümü üzerine 1926 yılında inşa edilmiş. 1927 yılında Yıldız Oteli olarak hizmete açılmasıyla “Hacı Sadık Çarşısı” diye anılan bölge “Yıldız Çarşısı”; Keçecizade Hanı ise ” Yıldız Hanı” olarak anılmaya başlamış. Zamanında Necip Fazıl Kısakürek, Safiye Ayla, Zeki Müren gibi ünlüler bu otelde ağırlanmış. 2009 yılında restore edilerek Ödemiş ve Küçük Menderes Havzası’nın kültürünün tanıtılması amacıyla Kent Arşivi ve Müzesi olarak kullanılmaya başlanmış. (*)

İki katlı binada; alt katta Saatçi Odası, Berber Odası, Tütün Odası sergilenmektedir. Yukarıda gördüğünüz harika merdivenle üst kata çıktığınızda ise, toplam 11 oda ve 3 koridorda; Oturma Odası, Çeyiz Odası, Efeler Odası, Otel Odası, Mutfak, Şükrü Saraçoğlu Anı Odası, Dr. Mustafa Şevket Bengisu Anı Odası, Ödemiş Tarihi Odası ve Görsel Tanıtım Odası ziyaret edilmeyi beklemektedir. ÖYKAM’da; mutfak eşyaları, gaz ocakları, kaminetolar, semaverler, mangallar, ütüler, tartı aletleri ve ağırlıklar, halılar, kilimler, seccadeler, çeyiz sandıkları, beşikler, dikiş makinaları, çıkrıklar, giyim eşyaları, takılar, hamam takımları, heybeler, semerler, seramik eşyalar, lambalar, fenerler, kapı ve dolap kollarıyla, kilitler ve anahtarlar, ecza malzemeleri, makyaj malzemeleri, duvar saatleri, cep saatleri, sikkeler, madalya ve rozetler, ateşli ve kesici silahlar, yöresel dokuma bezler, danteller, kanaviçeler, efe ve krep oyaları, çemberler, keçe minderler ve çok sayıda eski fotoğraf ile belgeler sergilenmektedir. (*)

Saatçi Odası’nda Ödemiş’in tanınmış saatçi ustalarından, 1960lardan beri hizmet veren Ahmet Güldağ’ın müzeye bağışladığı malzemeler;  kol, köstekli, masa ve duvar saatleri teşhir edilmektedir.” (*)

Berber Odası’nda  Ödemişli Ermeni berber Sarkis Parseg’e ait 1901 tarihli bir berber tezgahı ile çoğu 20. Yüzyılın ilk yarısında kullanılmış berberlik mesleğine ait aletler sergilenmektedir.” (*)

Bu el yapımı ayna en beğendiğim parçalardan biriydi.

Bunlara “7si bir yerde” mi denir acaba?

Kaftanlar…

Az da olsa çocukluğumda böyle gaz lambalarının, elektirkler kesildiğinde, yakıldığına tanık oldum. Ama bizim çocuklarımız hiç bilmeyecekler…

20. yüzyılın başından rujlar… ve ne kadar şık bir ayna, aynı peri masallarındakiler gibi 🙂

Gelin yatağı…

Beşik ve mangal…

Mutfak…

 

“Kundura Odası’nda bölgede 80-100 yıl önce kullanılan ayakkabılar, çarıklar, mesler, çizmeler, nişan ayakkabıların yanı sıra 19. yüzyılda kullanılmış dünya ayakkabılarından örnekler de yer alıyor.” (*)

Eski sinema makinesi ve sinemanın bilet gişesi…

Eczane ve eczacı…

Şimdiki müze binası, Yıldız Oteli’yken, bir otel odası…

Ödemiş bölgesi Efeleriyle ünlü. Müzeden ayrılmadan önce, Efe’yle bir hatıra fotoğrafı çektirmeye ne dersiniz?

Bütün gün o kadar çok yürüdük, o kadar çok şey gördük ki, fotoğraflar olmasa insanın hafızası zorlanıyor hatırlamakta. İyi ki yaz ve günler uzun ki, hava hala kararmadan pazarı gezmeye gidiyoruz. Düşünüyorum da ne kadar çok şeyi bir güne sığdırmışız!…

 

Ödemiş’in içine kavrulmuş soğan konulan, nohut mayalı ekmekle yapılan tostları pek meşhurmuş. Bilmiyordum…

Başka bir şey daha bilmiyordum ve gördüğümde ağzım açık kaldı şaşkınlığımdan. Ödemiş pazarında satılan nohut mayalı peksimetler aynı Girit’in peksimetleri gibiydiler ve Girittekilerin bu kadar benzerlerine burada rastlayabileceğime ihtimal bile vermezdim. İzmir’de yaşadığımız yıllarda, Yorgo’nun Girit’ten en çok özlediği şeydi ve biz ancak Girit’e geldikçe getirebiliyorduk. Oysa ki İzmir’e (trenle) 2 saat mesafede bu kadar benzerlerinin yapılmakta olduğundan haberdar değildik. Tabi hemen biraz aldım. Onu şaşırtmak için güzel bir sürpriz oldu.

Kendisi yıllarca orada yaşamış ve ailesi hala orada yaşayan arkadaşım sayesinde, hakkında hiçbir şey bilmediğim Ödemiş’i keşfetmiş oldum ve tadilatta olan Arkeoloji Müzesi gibi hala gidemediğimiz yerler kalmıştı. Arkadaşımın babası akşam treniyle dönmek yerine, geceyi orada geçirip gezimize ertesi gün de devam edebilmemiz için bizi evlerine davet etti ama ben bütün gün uzak kaldığım yavrularıma dönmeyi tercih ettim. Zaten planladığımız saatten daha sonraki seferle döneceğimiz için, İzmir’e vardığımda onlar çoktan uyumuş olacaklardı. Yine de sabahın 7sinde odama dalıp yatağa atlayarak beni uyandırmalarını kaçırmak istememiştim 🙂

Günün yorgunluğunu trende oturduğumuzda çıkmıştı. Yanımızda arkadaşımın annesinin bahçesinden toplayıp kuruttuğu ıhlamurlar, pazardan aldığım peksimetler, ballı ballı incirler, akşama kalmayacak da alamayacağım diye bir an korktuğum nohut mayalı koca bir ekmek ve boynumdaki iğne oyalı kolyemle dönüş yoluna koyulduk. Soğanlı tostlarımızı yerken “ne uzun bir gündü” diye düşünüyordum.

(*) Kaynak: Müzedeki detaylar hakkında, alıntılar www.oykam.org adresinden.



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir