Bütün dünya aynı dili konuşsaydı

Edoardo Triscoli

Saat 7:15. Akşam olmak üzere. İşim bitti, ancak duşa girebiliyorum. Yemeği fırında; çocukları da salonda, babalarının yanında bıraktım. “En azından burada yalnızım” diyorum ama aklım içeride, bağrış çağrış. Babaları zar zor başediyor ikisiyle. Halbuki benim her günkü halim 🙂
Misafirlerimiz 8:00de gelecekler. Ne zamandır biraraya getirmeye çalıştığımız 3 çifti bekliyoruz. 2 çiftin yaşları bizden büyük, birbirlerine daha yakın. 3. çiftin yaşı bize daha yakın. Evimize gelenler genellikle ya Türkçe konuşurlar ya da Yunanca. Olmadı İngilizce anlatırız derdimizi. Ama bu gece işimiz biraz daha zor. Hepimizin ortak bir dili yok! Durum şöyle:

1. çift: Kadın İranlı kocası Alman. Aralarında Almanca ve İspanyolca konuşurlar. Biz “Guten Tag, Danke Schön”den öte Almanca bilmeyiz. Onlar da Yunanca bilmezler. Allahtan adam mükemmel İngilizce bilir de durumu o kurtarır. Ama İranlı karısı İngilizce bilmez! Adamcağız biz anlayalım diye birşeyleri anlatmaya kalktığında karısı anlamaz. Karısına dönüp Almanca konuştuğunda biz bön bön bakarız 🙂 Hatta uzun yıllar İspanya’da yaşadıkları için zorda kalınca İspanyolcasını söylerler. Biz aramızda Yunanca konuşunca bu kez onlar birşey anlamazlar, ama Türkçe konuşunca kadının birkaç kelime yakalama şansı yüksek 🙂 Aynı şekilde Yorgo, kadının Farsçasından bir kelime anlayacağım diye dikkat kesilir, kulak kabartır. Biz arada bir Türkçedekine benzer bir kelime bulduk mu define bulmuş gibi seviniriz, kadının kocası Farsça bilmez.
Kadın şimdiye kadar yazın burada olduğundan Yunanca öğrenmeye çalışır ama bazen bir kelimeyi öyle farklı telaffuzla söyler ki suratımızı buruşturup birbirimize bakarız Yorgo’yla umutsuzca…

2. Çift: Kadın Amerikalı adam Yunanlı. İkisi de birbirinin dilini bilir. Yerine göre -neredeyse hiç hatasız- iki dilden birini konuşurlar. Yeni evliyken, hatta kızları dünyaya geldiğinde Almanya’da oturduklarından Almanca da bilirler. Bu çiftin herkesle konuşacak bir dili olduğundan en şanslı konumdadırlar. Yalnızca bizim İranlı kadınla Türkçedeki Farsça kökenli kelimeleri bulma çabalarımıza seyirci kalıp birşey anlamazlar. Bir de İranlı kadının Yunancasını “bizim” tercümanlığımız aracılığıyla çözebilirler 🙂

3.çift: Kadın İranlı, adam Yunanlı: Tesadüf bu ya, bu çift de Almanya’da yaşarken tanıştıkları için her ikisi de Almanca bilir. Uzun yıllardır burada yaşadıkları için, genç İranlı kadın Yunanca bilir. Kocasının Farsçası, İran’a yaptığı pekçok seyahatten yadigar, Yorgo’nun şimdiye kadar öğrendiğinden birazcık daha fazla. Almanca dışında İngilizce de bildiklerinden burada problem yok. Onlar yalnızca biz aramızda Türkçe konuşsak “Fransız kalırlar” 🙂 Kadınlar aralarında -fırsat bu fırsat- Farsça konuşurlar. Duyduğum her kelime bana sanki anlayacağım gibi gelir 🙂

Aslında bizim dışımızdaki herkes Almanca anlaşabilir. İranlı-Alman çifti dışındakiler Yunanca bilirler. Farsça öğretmeni İranlı kadın dışındakiler derdini İngilizce anlatmayı becerir. Ama yine de herkesin de bildiği, anladığı tek bir dil yoktur.

Herşeye rağmen benim çok hoşuma gider bu gece, evimizde bu kadar çok dilin konuşulması, anlamasam da duyulması… Yunanca, Türkçe, İngilizce, Almanca, Farsça, İspanyolca… Amerikalı-Yunanlı çiftin Almanya’da yaşayan dil koleksiyoncusu kızları 1 hafta önce gelip aramıza katılsaydı, sayesinde bir de İbranice eklenirdi soframıza. O bize herşeyin Türkçesini sorardı, biz de ona İbranicesini söyletirdik; birara bizimle ders yapıp Türkçe öğrenmek istemişti, olmadı.
Ne kadar çok dil bilirse insan, ufkunun o kadar açıldığı bir kez daha kanıtlanır bu gece evimizde. Bir diğerinin dilini bilmeyen mahsun kalır. Olayların dışında kalır. Esprilere gecikmeli olarak, tercümeden sonra güler 🙂 Ama yine de iyi niyet vardır, herkes herkese birşeyler anlatmak ister. Anlatamadığı yerde de gözünün içine bakar gülerek.

Ama dünyanın neresine giderseniz gidin, ortak bir dil vardır ki evrenseldir, en doğal ihtiyaçtır. Hem dili hem de mideyi tatmin eder ki o da önümüze konan yemektir; kurulan sofrayı paylaşmak, kadehini kaldırıp tokuşturmaktır.

Herşey çok güzel geçti. Yemeklerime her dilde iltifatlar edildi. Kimini anladım kimini anlamadım 🙂 Bu vesileyle Almanca’daki bir deyimi de izah ettiler bana, iltifat ederken. “Bu yemek çok iyi, fazlasıyla iyi” anlamında Almanların bu durumda “ayıp derecede güzel” demelerine ben çok güldüm 🙂 Nesi ayıp ki bunun?! :))

Kısa gecenin karı yalnız bu değildi elbet; Farsça’dan yeni cevherlerdi:

Şarap, sarhoş, şeytan, şebnem, bahçe, çarşamba, perşembe, taht, baht, padişah, zehir, zindan gibi kelimelerin Farsçadan geldiklerini biliyorduk da… en çok Farsçadan gelip de Türkçe’de anlam değiştirmiş kelimelere şaşıp kaldık.

Çatala Farsça’da “çangel” dediklerini,
Kelebek’i de “parvane” diye adlandırdıklarını duyunca, Yorgo’yla aramızda “çangal’ıma parvane kondu” deyip güldük 🙂

Tabakları mutfağa götürdüğümüzde, ne yazık ki duygularını istediği kadar ve rahatça ifade edemeyen Azize bana sarılıp bu gece için çok teşekkür etti. Becerebildiği kadarıyla;

“Sen, kızım, 2 çocukla ne çok şey hazırlamışsın. Kendini yormamalısın…” demeye çalıştı, ben anladım.

“Ah, aslında, daha ne çok şeyler yapmak isterdim size ama inan ki yetiştiremedim :)” dedim.

İranlıların da patlıcanı sevdiğini ve pilavsız sofra kurmadıklarını bildiğim için Patlıcanlı gizli kebapla İç Pilav yapmıştım.

İranlı-Yunanlı genç çift ilk kez geliyordu, olur da et yemeyen vardır diye Kabaklı Yufkasız Börek bulundurmuştum sofrada. Kalanı salata ve ufak birkaç mezeydi.

Biz yemekleri yedik, güzel bir gece geçirdik, üzerinden çok geçmeden duygularımı paylaşmak istedim 🙂 Tarifler bir sonraki yazıda gelecek…

Mevlana’nın şu sözlerini eklemeden geçemeyeceğim. Ne güzel söylemiş:
“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler” diye.

Καληνύχτα!
Gute nacht!
Good night!
Buenas noches!
İyi geceler!
شب بخیر

(Kullandığım resim: Edoardo Triscoli’nun ağaç üzerine çeşitli diller ve alfabelerde “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin yazılı olduğu bir dizi eserinden bir kaçına ait)



5 thoughts on “Bütün dünya aynı dili konuşsaydı”

  • tum dillerı ogrenıp konusmak ısterdım az cok gezmek dunyayı tanımak yemeklerı denemek tadına bakmak sevgılı papatya allah dıledını kabul etsın saglıklı mutlu gunlere

  • Sevgili Papatya,

    Çocukların, eşin ve yakınlarınla sağlıklı, mutlu, nice güzel günler geçirmeni diliyorum.

  • Sevgili Papatya,

    Hayat çok ilginç. Bir kaç gün önce Rachel ile çocukları da alıp Mayıs'ta Girit'e gitme planı yapıyorduk. Bugün senden blogumda mesajı görünce dünyanın küçüklüğüne şaşırıdım. Ne yazık ki, vakitsizlikten senin ki gibi güzel blogların mevcudiyetinden kolaylıkla haberdar olamıyorum. Blogun, yazıların çok keyifli. Tebrikler. Hele benim gibi öteki yakayı seven bir adam için bulunmaz nimet. Hayatta benzer bir yoldan da geçmişiz. Hani Nasrettin Hoca misali 'damdan düşenin halinden damdan düşen anlar'… Bundan böyle blogunu keyifle takip edecegim. Bana alimerginoglu@gmail.com 'dan ulaşmak mümkün. Çocukları öper, eşine selam ederim.

    İyi dilekler,
    http://www.alimrachel.blogspot.com
    Alim Erginoğlu

  • Sevgili Papatya,
    Ne guZel bir yazi olmus bu. Gulumseyerek okudum. Hep boyle mutlu, hos sofralarin olsun..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir