Bu Kaliçunyalar Giritli

Sizlerle Paskalyaya ve aynı zamanda da Girit’e özgü bir tarifi paylaşmak istiyorum, bir de bu tarifi yapma maceramızı 🙂

Her sene daha paskalya gelmeden Kaliçunyalar fırınlarda boy göstermeye başlar. Geleneksel olarak Paskalya gününden önce bu peynirli çöreklerden yenmez. Çünkü ortodoks hıristiyanlar paskalyadan önceki 40 gün boyunca tuttukları oruçta et-yumurta-süt ve süt ürünleri gibi hiçbir hayvansal ürünü tüketmezler. Yalnızca balık; ahtapot, kalamar, karides gibi yumuşakçalar, sebzeler, meyveler ve bakliyatlar yenilir. Bana en tuhaf gelen yanı da, başka zamanlarda neredeyse unutulan lezzetler olan turşuların ve tahin helvasının – nedense?!- bu oruç döneminde popüler olmasıdır. Sonuçta içi peynir dolu minik çörekçikler olan kaliçunyaları Paskalya günü gelmeden yemek -oruç tutanlar açısından- pek uygun düşmez. Tabi ki Paskalya gelip de bu lezzetlere kavuşmanın tadını bir an önce çıkarmak isteyenler de hiç de az sayılmaz 😉

Gelelim bize; evimizin alt katında oturan amcamızın eşi, *Thia Maria ile benim her sene giriştiğimiz Kaliçunya maceramıza 🙂
(* Yunanca da Thia, İngilizcedeki “aunt” gibi hem teyze hem de hala anlamına geldiği gibi ayrıca yenge anlamında da kullanılan bir sözcüktür. Akrabalık ilişkilerini belirleyen sözcüklerde sanırım Türkçe kadar zengin bir başka dil daha yoktur)

Yengeyle ben her sene mükemmel görüntüleriyle cezbeden kaliçunyalardan “bu kez dışardan almayalım da kendimiz yapalım” diye bir hevesleniriz. Sonra tarifini ararız. Çünkü bizim göçebe hayatımız gibi onlar da yarı Atina’da yarı Giritte yaşadıkları için, Thia Maria her sene tarifini kaybeder. (Bu sene ev taşıdığımız ve hala yerleşmekte olduğumuzdan benim tarif defterimden de hayır yok!) Sonra etrafta eli hamur tutan hanımlardan sorar, öğrenir. Sonra elinde tariflerle bana gelir. Elimizdeki tarifleri yanyana koyar bir ön elemeden geçiririz. İçinde margarin varsa hiç şansı yoktur o tarifin, dışlanır. Sonra bakarız ki bir tarifte unu ölçülü değil öbüründe peyniri belli değil, “en iyisi biz bunlardan karma bir tarif yapalım” deriz. Oturup pişiririz. Sonra da oturup bir güzel yeriz 🙂 Ama fırından çıkan çöreklerin iyi görünüyor olmasıyla gururlanırken sonuçta hangi tarifi (ve ne kadarını!?) yaptığımızı not etmeyi kimse akıl etmez ki bu çile her sene yeni baştan başlamasın :))

Ama bu kez bir devrim yapıp, bu seneki tarifi blogumda yayınlayarak tarifimizin bir daha kaybolmasına izin vermeyeceğim 🙂

(Biz elimizdeki tarifi yarı ölçü yaptık, 2 büyük fırın tepsisi dolusu çıktı. Ya tümünü yapsaydık?! 🙂
Ben size yapılmış/denenmiş/tadına bakılmış olanın ölçülerini veriyorum:

45-50 Kaliçunya için;
1/2 bardak zeytinyağ
1/2 bardak süt
1 bardak şeker
3 yumurta
1 paket kabartma tozu
1 limonun suyu ve rendelenmiş kabuğu
Alabildiği kadar un (1 kilodan az)
Biraz tarçın

İçi için;
1- 1,5 kg. lor peyniri
1 fincan şeker
1 yumurta
1 yemek kaşığı tarçın

(*** İlginç bir ayrıntı: Hanya’da Kaliçunyaların içine tarçının yanısıra, taze nane de koyuluyor. ***)

Zeytinyağıyla sütü karıştırıp içine önce şekeri sonra da birer birer yumurtaları ekliyoruz. Limon suyuyla kabuğunu da ekledikten sonra güzelce karıştırıyoruz. Kabartma tozuyla birlikte unu azar azar ekleyerek oldukça yumuşak bir hamur elde ediyoruz. (Biliyorum ki “alabildiği kadar un” demek hamur işinde benim gibi çok da usta olmayanlara hiç de kolay değil ama unu azar azar ekleyerek hamuru sürekli karıştırmaya devam etmek ve elinizdeki hamur, yoğurulduğu kaseye yapışmamaya başladığı anda un eklemeyi kesmekle bu işin altından başarıyla kalkabilirsiniz 🙂
Hamura biraz dinlenmesi için fırsat tanımamız gerekiyor. Bu aşamada lor peynirini, şekerle tarçınla ve yumurtayla karıştırabilir, diğer yanda da fırın tepsilerini yağlayabiliriz ya da yağlı kağıt serebiliriz. Fırınımızı da daha önce değil da tam bu aşamada 180 dereceye getirebiliriz. Çünkü kaliçunyaları tek tek yapmak bayağı elimizi oyalayacak. Hafiften kabarmış olan hamurumuzu poğaça yapar gibi bir kalınlıkta açıyoruz. Bir su bardağını kalıp gibi kullanıp yuvarlaklar kesiyoruz.

Sonra yuvarlak hamurların tam ortasına lorlu karışımdan 1 yemek kaşığı kadar koyup, kenarlarını “çimdikler gibi” iki parmağımızın arasında sıkıştırarak resimde görülen şekli vermeye çalışıyoruz.
(Mayam’ın değişiyle “yıldız yıldız” oluyorlar 🙂

Tepsiye yanyana dizdiğimiz kaliçunyaların üstüne de biraz tarçın serpiyoruz.
180 derecede ısınmış fırında hafiften kızarıncaya kadar pişiriyoruz – ki bu 20 dakika ile yarım saat arası bir süre oluyor.



2 thoughts on “Bu Kaliçunyalar Giritli”

  • Sevgili Papatya,

    Rahmetli anneannemin kalucunyalarini gorunce Bestenin grubundan senin bloguna gectigimin farkinda bile degildim:))

    Has ve has Giritli kizi olarak, dunyanin bir ucunda Shanghai da sabah sabah bilgisayari acip kalucunyalari gordugumde nerdeyse agliyordum:)) Henuz sadece kalucunyalari okudum ama en yakin takipcin olacagimdam hic kuskun olmasin:)) Hep hayalimde bir Girit seyahati var, umarim bir gun yuzyuze de karsilariz..

    Sevgiler
    Hulya

  • Bir Giritli torunu olarak zevkle okudum tarifinizi. Rahmetli annem bundan esinlenerek, bize aynı içle krepler yapardı. Diğer tariflerinizi de aynı zevkle okuyup tatbik etmeye çalışacağımdan eminim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir