Kandiye’de İzmir meltemi esti
Ayaklarında İzmir’in tozuyla vardılar Kandiye’ye.
Nefesleri meltem kokuyordu.
Aralarında canlarım, anneciğim, babacığım da vardı.
Örümcek tutmuş kafalar hüküm süredursun ne yazar
Gözlerimin içine bakan gözleri de kafaları gibi “aydınlık” Egeli insanlar
Uzattılar yürekleri kadar sıcacık ellerini
– Siz Papatya Hanım olmalısınız, diyerek şaşırtan sözleri.
Yepyeni yüzler,
Bir anda ezberlenemeyen onlarca isim.
Tanıdık yüzleri gördükçe bir başka ısınıyor yürek
Fırından çıkıp da hasret gidermeye gelmiş İzmir boyozlarını da unutmamak gerek.
Başlangıçta her şey belirsiz; olur mu olmaz mı derken ısınıyor herkes tek tek.
Aynı kekik kokusunu soluyarak gezdik, dolaştık Girit’in sokaklarını,
Gözümüzle okşadık zeytinleri, üzüm bağlarını.
Yedik, içtik, kadeh tokuşturduk, şakalaştık.
Bundan güzel hayat var mı? dedik
Keşke hayat hep böyle geçse,
Bu bir rüyaysa hiç bitmese.
Fodele’de El Greco’nun evine yürürken
“Ha gayret neredeyse geldik” derken
Susamış gezginlerin karşısına çıkan pınardan akan coşkulu su gibi yuttuk
Şükrü Bey’in ağzından dökülen hikayeleri, mitleri
Aslında ne kadar az şey bildiğimizi idrak ettik
Engin bilgi denizine düşünmeden attık kendimizi
Ayos Nikolaos’un dipsiz sandıkları gölünden çıkıp kendimizi Malia sarayında bulduk,
Knosos’taki labirentte dolanıp durduk ama biz asıl Hanya’nın sokaklarında kaybolmak istedik.
Zorba’nın sahilinde aynı kuma çıplak ayakla bastık
Kazancakis’in hiçbir şey ummayan, hiçbir şeyden de korkmayan özgür ruhuna hayran kaldık
Masal gibi bir yaşam hayal ederken belki de yanlış zamanda doğduğumuzu hissettik.
Hanya’nın gerisinden batan güneşe bakarken “nasıl da geçti?” diye düşünüp vedalaşmayı hiç mi hiç istemedik.
Kandiye’ye ilk varıldığında hafif tereddütle uzanan eller, iki yana açılıp kucakladılar bizi
Hep bir ağızdan söyledikleri: İzmir’e de bekleriz sizi.
Tek bir kırmızı gül uzattı içlerinden birisi.
Takdirin sarhoşluğu mest etti,
Dilim tutuldu, sızladı burnumun direği.
İnsanın yüreğindeki sevgi ellerinizi ne kadar içten sıktığında gizli.
Öyle alıştık ki, hiç gitmeseydiler, dedik
“Yolunuz açık olsun” diyerek sevgiyle uğurladık
Girit’imizi ziyaretinizden biz çok memnun kaldık.
Bu işin en güzel yanı; yepyeni dostluklar kazandık.
Hamiş: Her fırsatta söyledim, yine söyleyeceğim:
Girit’te “İncir” rakısı YOKTUR. Giritli raki (Çikudya) üzümün posasından yapılır.
İncirin alası İzmir’dedir; Aydın’dadır.
Hamiş 2: Duvar resmi, Fazıl Bey’in evinin duvarından.
Şu anda Iraklio (Kandiye) Tarih Müzesi’nde sergileniyor.
Girit gezimizde her yemek sonrası çikudyalarımızı Giritte kalanlarımız adına kaldıyor içtikten sonra adet üzere hızla masaya vuruyorduk.Rehberimiz Nedim Atilla’nın söylediğne göre “ÇİKUDYA”İzmir’in bir semti.DAR AĞACI (Alsancak Stadyomu ,Kahramanlar Sümerbank bölgesi)
Sevgili Papatya dost ve dostları, dostlarımız.
Girit de harika dört gün yaşadık. Güzelliklere güzellikler katan Papatya ve Sevgili eşi Yorgo’ya binlerce teşekkür.
Sözlü ve yazılı anlatımda iyi olduğumu zannederdim. Blog’una bir göz attım. Dilim de, elim de tutuldu.
Bu ne hoş yaratıcılık, ne kadar akıcı bir dil ve kocaman sevecenlik.
Her satırın arasına binlerce sevgi tohumu serpiştirilmiş.
Ne kadar mutlu bir eş ve çok şanslı çocuklar.
Dilerim yüzündeki gülüş ve içindeki sevgi tüm dünyayı sarsın.
Sevgili Papatya takipteyim. Fırsatım oldukça yazmaya çalışacağım.
Saygı ve sevgilerimle