Yaz 2007 festivalinin ardından…


Okunmuş gazeteleri ve Maya’nın -yeni hobisi- kağıt makasıyla her bir resmini kesip çıkardığı dergileri toparlayıp kağıt çöpüne atarken, belediyenin festival kataloğu geçti elime. Bir yaz da böyle geçti onun da işi bitti derken, önceki festivallerden farklı olarak bu yaz yaşanan özel bir şeyi paylaşmak istedim.

Her yaz başında başlayan festival, Eylül sonuna kadar sürüyor. Çoğunluğu belediyenin açıkhava tiyatrosunda, bazen de şehrin meydanlarında düzenlenen çeşit çeşit gösterilerle yaz akşamları renkleniyor. Bu festivale her yıl yerli ve yabancı pekçok sanatçı katılıyor. Bu sene Yunan Tiyatrosuna doyduğum bir festival oldu benim için. Ama bu seneki festivali daha özel yapan bu değildi. Çeşitli tiyatro ve konserlerin yanısıra her sene çok fazla sayıda olmasa da değişik ülkelerden geleneksel danslarıyla katılanlar da oluyordu. Bu sene ilk kez Türkiye’den de bir ekibin katılması ayrı bir tat kattı. Öyle ki onları izlerken, sahnedekilerin heyecanını mı yoksa seyircilerin çoşkusunu mu yaşayacağımı bilemedim 🙂 Seyirci koltuğunda otursam da gördüklerim ve duyduklarım benim için o kadar tanıdık, o kadar bildikti ki her tınısını yanımda oturanlardan daha bir başka hissettim. Gösteri sonundaki çoşkulu alkışlar da sana bana sunulmuş gibi sevindim 🙂 Bilmiyorum ilk kez böyle birşey oldu, belki de ondan fazlasıyla etkilendim…
Bu seneki İraklio Yaz Festivali’nde;
Ukrayna’dan,
Bulgaristan’dan,
Romanya’dan
ve Türkiye’den Halk Dansları Toplulukları vardı.

“Göbek” dansları ve arabesk makamda çalınan “Love Story” ile bir aşk hikayesini anlatan dansçılar herkesi gülmekten kırdı geçirdi, en çok alkışı da onlar topladı!

Müziklerinde geleneksel ve bir o kadar da yurtdışında tanınmış motifleri seçmişlerdi.

En çok hoşuma giden de, festivali sunan belediye görevlisinin sözleri oldu.
Türkiye’den katılan ekip sıralamada en sonda görünüyordu. Gece ilerledikçe çeşitli sebeplerden ayrılmaya başlayanlar oldukça, her sahneye çıkışında şöyle söylüyordu:
-Lütfen gitmeyin, en sonda en güzeli var!
Gösteri sonrasında böyle bir girişimde bulundukları ve Türkiye’yi de davet ettikleri için tebrik ettiğimde, yanındaki Yunanlı dostlarına
– Dediğim kadar vardı di mi? Müthiş değil miydiler!? diyordu 🙂

Gösteri bitip de tiyatrodan çıkarken, önümde arkamda giden insanlar Türk ekibinin ne kadar başarılı olduğunu konuşuyorlardı. İşte böyle durumlarda dil bilmek çok hoşuma gidiyor ama çooook! 🙂



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir