Neler oluyor dünyamıza?!


Sıcak çok sıcak… Belki de bu yazın en sıcak günlerinden biri. Bu sıcaklardan nasibini her yer alıyor. Yalnız aynı denizin karşı kıyılarında uzanan Türkiye ve Yunanistan’da değil, bütün Akdeniz kaynıyor. Düşünün ki yılda birkaç kere böylesi dayanılmaz sıcaklar olduğunda kendimizi nereye atacağımızı bilemiyoruz. Şükür ki bizim hala içecek ve canımız çektikçe duş yapacak suyumuz var. Ama nereye ve ne zamana kadar? Dünyamızdaki su kaynakları sonsuz değil… ve ne yazık ki gitgide de azalıyor. Çünkü doğal su kaynaklarını besleyecek yağmurlar yağmıyor. Koca bir kış geçti, toplam kaç gün yağmur gördük ki?? Birazcık ıslandık, balkonumuz, bahçemiz yıkandı. Toprak susuzluğunu giderdi ama yine de ona bütün yaz yetecek kadar depolayamadı 🙁

Bir yanda gözlerimizi gözyüzüne diktik yağmurlar bekliyoruz, ama yağmıyor 🙁
Dünyanın başka taraflarında da kontrol edilemez şekilde buzlar eriyor.
Yağmursuzluk kuraklık getiriyor. Bastığımız yemyeşil toprak, aynı cildimiz gibi kuruyor, çatlıyor, göğsündeki hayat veren damarlar kuruyor. Hiç birşey besleyemez, büyütemez oluyor.
Diğer tarafta zamansız gelen sıcaklar, altüst olan mevsimlerle hızla eriyen buzlar su seviyesini gitgide yükseltiyor. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, belki de bazı ülkeler tamamen sular altında kalıp haritadan silinecek. Dünyanın haritası değişiyor.
Yaşam düzenleri ve yaşadıkları iklimler altüst olan bazı hayvan türleri tamamen yok olmaya mahkum durumda.

Eskiden ilkokulda “Mevsimler” konulu ünitelerimiz olurdu. Her mevsimin olması gereken özellikleri sayılabilirdi. Hangi ayda başlayıp hangi ayda bittiği de söylenebilirdi. Peki şimdi mevsimlerin ne zaman başladığı, ne zaman bittiği ön görülebilir mi? Çocuklara 1 yılın içinde 4 mevsim olduğu, her birinin kendi payına düşen 3 aylık dilimde ne özellikleri olduğu sayılabilirdi. Şimdiki çocuklara aynı şeyler mi öğretiliyor acaba? Yoksa dünyanın gitgide sürüklendiği felaket yüzünden hiçbir mevsimi zamanında ve olması gerektiği gibi yaşayamadığımız mı anlatılıyor.

Peki ne yapmalıyız? İçtiğimiz suyun da kullandığımız suyun da kıymetini bilmeliyiz. İdareli kullanmalıyız. Peki başka?

Bizim çocuklarımızın hayal meyal hatırlayabildikleri yemyeşil bir dünyayı, onların çocuklarına bir masal gibi mi anlatacağız: “Eskiden yemyeşil çayırlarda koşar, serin sular da yüzerdik. Güneşi umursamadan bütün gün deniz kıyısında oynar. Ne zaman istersek yıkanırdık. Pınarlardan buz gibi sular içer. Sebzelerin meyvelerin bolluğu içinde üstünde ufacık bir çürük olanı beğenmez atardık” mı diyeceğiz?

Bizim acizane katkımız ne olabilir ki? Neyi değiştirebilir bir tek insan dememeli. Bugün fırsatımız varken yapılabilecekler için yarın çok geç olabilir. Üstelik bir başımıza çabalamak değil bilinçlenmek, bilinçlendirmek belki de ileriye dönük yapılabilecek en iyi şey olurdu. Kimseden tek başına “dünyayı kurtaran adam” olması beklenemez. Olamaz da… Çünkü mesele, 1 kişilik, 10 kişilik, 100 kişilik iş değil. Ama 1’ler 10ları, 10lar 100leri, 100ler de 1000lerce insanı bilinçlendirebilir. Çocuklarımızdan işe başlamalıyız. Gelecek nesiller onlara ve onların yetiştireceklerine emanet çünkü. Çok büyük ihtimalle ne biz ne de onlar dünynın başına gelecek bu büyük felaketi görmeden gideceğiz. Artık bu şans mı sayılır bilemem.

Geçen gün Maya’ya ilk Atlas’ını aldık. Hem dünyayı hem de hayvanları öğrenmesini sağlayan bir “Hayvanlar Atlası”. Zaten hayvanların çoğunu tanıyordu. Şimdi hangisinin ne kadar uzaklıkta yaşadığı, başka başka ülkelerin olduğu; kısacası uzakların farkına vardı. Kanada’nın ne kadar uzakta olduğunu, kışın uçakla gittiğimiz İngiltere’nin bizden ne kadar uzak olduğunu; anneanneyle dedenin, Bahar teyze, Elif ve Yağmur’un nerede yaşadıklarını, Girit’le mesafelerini gördü. Hepsi bu da değil!

Bir hayvanlar atlası olduğu için, her kıtanın arkasındaki sayfalarda da o kıtada yaşayan hayvanların listesi var. Üstelik nesli tükenen hayvanlar “tehlikede” olarak etiketlenmiş, çocukların dikkatini çekmesi için. İşte, yaşı küçük demiyorum, kızımla bu sayfaları çalışıyoruz. Üzücü de olsa bazı hayvanların sayısının tehlikeli boyutta azaldığını ve birgün dünya üzerinde onlardan 1 tane bile kalmayacağını öğreniyor.

Öğreniyor… yavaş yavaş aklında şekilleniyor. Geçen gün baktım almış bu kitabını eline, kendi kendine inceliyor. Sonra kaldırdı başını, “Anne”, dedi.
“aslanlar da bitiyormuş!”

“Evet, çocuğum, bitiyorlar ne yazık ki…”

Peki bu durumun “neden?” olduğuna verebilecek çok iyi bir cevabı olan var mı?



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir