Marketler, deli ucuz biralar, deli soğuk ve Alexanderplatz’da Noel Pazarı

Gündüz gezip akşam otele döndükten sonra internette araştırıp sonraki gün ne yapacağımızı planlıyoruz. Bu durumda, kaldığınız otelde internet erişiminin olması gerçekten önemli ve size çok zaman kazandırıyor, inanın ki… Müzelerin açılış saatleri, kapalı oldukları günler, pazar yerlerinin nerede, hangi gün kurulduğu, yemek yiyebileceğimiz alternatifler yerler ve tabi ki sonraki günlerin hava durumu. Cumartesi gününden itibaren dondurucu soğuklar, sonrasında da kar yağışı bekleniyordu. O zaman Müzelere gitmeyi 1 gün sonraya erteleyip hava daha fazla soğumadan açık havadaki Noel Pazarlarını gezmeye karar vermiştik o gün. Dışarı çıktığımızda gerçekten de yaprakların donmuş olduğunu gördük. Bu nasıl bir soğuk yahu?!?! Brrrrrr…

“Kuzeyden gelen soğuk hava dalgası” iner ya biz güneydekilere, işte bu soğuk, o soğuk olmalı! Girit’teki soğukta bana yeten, hatta güneş açıp hava ısınıverince ayaklarımı terleten botlarla burada ayaklarım dondu. Acilen daha kalın tabanlı botlar ve kulaklarıma kadar inen bir bere almam şart! (Daha ilk günden alışveriş yapmak!? Ne üzüldüm ne üzüldüm 🙂

Kim demiş Almanya’da her şey pahalı diye?  Eskidenmiş o…

Ben küçükken (4-5 yaşlarındayken) annemle babam, hep Almanya’da sebzenin, meyvenin ne kadar kıt ve pahalı olduğundan söz ederlerdi. Klasik örnek olarak da; orada “karpuzun dilimle satıldığını, hiçbir zaman az almayı bilmeyen babamın bir gün manava “versene oradan 1 karpuz” demesinin üzerine adamın yüzündeki ifadeyi” anlatırlardı.

Vallahi biz gittiğimizde hiç de öyle bir durum yoktu artık. Tabi ufak bir ayrıntı olarak, aradan 40 yılın da geçtiğini unutmayalım. Bu arada, Dünyamız globalleşti; “artık her yerde her şey bulunur, parayı bastıran alıp yer” oldu. Hatta iş çığırından çıktı. Matematiğini çözemediğim şekilde, arz-talep meselesi mi desem, sürümden kazanmak mı desem, ne desem? Bakıyorsunuz bazı sebzeler, meyveler yetiştiği topraklardan km.lerce uzakta, daha ucuza alınabilir oldu! Girit’in batısında, Hanya tarafında avokado yetiştiği için, bu yerli ürünü ne kadar bol bulduğumuzu ve her yerden daha ucuza aldığımızı sanırdım ben ama yanılıyormuşum. Taaa Berlin’de, aynı fiyata avokadonun organiğini bulmak mümkünmüş. Şaşırdım kaldım. Zaten organik ürünler sektörü de almış başını gitmiş Almanya’da.

€ya geçtiğinden beri fakirleşen Yunanistan’da, evet ekonomik durum iyiye gitmiyor, enflasyon da var. Mesela yukarıdaki, yaban mersini ve ahududu gibi meyveler burada yetişmediği için ithal ediliyor ve çok daha pahalı Yunanistan’da. Hadi bunlar soğuk memleketlerin orman meyveleri… peki daha sonra gideceğimiz semt pazarında gördüğüm rengarenk dolmalık biberler nasıl oluyor da burada pazardan aldığım Girit mahsulü biberlerle aynı fiyata hatta akşam pazarında daha da ucuza olabiliyor?

Daha ucuz demişken, Berlin’de 1 fincan filtre kahve 1,5 € – 2,5 € arasında. Otelimizin tam karşısındaki süpermarketin kafeterya kısmında o sabah içtiğimiz 1,5€ luk kahve gayet güzeldi, üstelik organikti. Anladım ki biz Girit’te oldukça pahalı bir hayat sürüyormuşuz. Girit’te turizmden nasibini almış fiyatlar sayesinde kahve içmek için 3€ -4€ gözden çıkarmanız gerekiyor 🙁

Biralar deseniz öyle. Almanya’da üretilmiş Efes Bira, Türkiye’dekinden ucuz, 1 €  bile değildi; 0.90 € .

En azından Berlin’de kaldığımız günler boyunca burnumuzun dibindeki marketten hemen her gün, bu Girit’te az bulunur meyvelerden alıp yiyerek vitamin depoladık. Zaten benim boğazım gitgide daha kötüleşmeye başlamıştı. Ne burun/boğaz spreyi ne de pastiller pek işe yaramıyordu.

Dedim ya; “bazı şeyleri yetiştikleri topraklardan km.lerce uzakta bulabiliyorsunuz”. Ben de başka bir organik markette ne buldum? Aynı kutu içinde Brezilya fıstığı, Macadamia ve Pecan cevizi. Pecan dışındakileri kabuklarıyla ilk defa görüyordum. Kültürüm arttı 🙂 Bu yüzden her gittiğim yerde marketlere ve pazarlara bir göz atmaya bayılıyorum.

Arkamda gördüğünüz Berlin’in sembollerinden biri olan, TV Tower da Alexanderplatz (Aleksander meydanın)da. Berlin’i tepeden, kuş bakışı seyretmek için bir restoranı ve barı varmış.

Noel Pazarı’nda kurulan her bir tezgah, meşhur Alman masalı  Hansel ile Gretel‘deki cadının kurabiye evi sanki…

Çinlilerin wok tavası gibi koca koca tavalar ortadan 2ye ayrılmış; aynı anda 2 çeşit yemek ısınıyor.

Ich liebe Dich”   Bunu ben bile anladım 🙂 

Kağıttan fenerler her biri ayrı güzellikte…

Çocuklara çeşit çeşit bereler…

Evet, sonunda orijinal bir Bretzel de yendi!

 

Gelmeden önce, Berlin’le ilgili bir rehber kitapta, yemek-içmek konusunda şöyle bir cümle dikkatimi çekmişti:

Bir bretzel biranıza gayet güzel eşlik edebilir“!?   Simitle Bira içmek gibi bir şey… hiç düşünmemiştim. Türkiye’de simiti çayla yakıştırdığımız gibi… 

“Seç beğen al” çeşit çeşit bira bardakları… Almanya’da ne içilir? BİRA!

C&A’daki indirimi görür görmez içeri dalan; ayağını ve başını sağlama alan, Alexanderplatz’da Noel pazarını talan etmiş, yorgun ama mutlu Papatya 🙂

Almanya demek bisiklet demekmiş, kendi gözlerimle de gördüm. Ben Almanları soğuk demeden, yağmur demeden bisiklet kullandıkları için takdir ederken, sonraki günlerde göreceğim ki kar bile yağsa onlar bisikletlerinden vazgeçmeyecekler. Helal olsun size!  Bakalım, Türkiye’de ve Yunanistan’da bisikletin yaygınlaşması daha ne kadar zaman isteyecek? 

Bisiklet yolları da bunun yaygınlaşmasını ve bisikletçinin emniyetini sağlıyor elbette.

Cahilliğimize vurun, biz böyle bisiklet yollarına alışkın olmadığımız için, an oldu ki “yanlışlıkla” bisiklet yolundan yürüdük diye bize kızıp bağırdı bisikletçiler. İnsanlar haklı! Diyecek hiçbir sözüm yok.

Alexanderplatz’dan metroya binip otelimize dönerken, bugün öğleden sonra otelimizin az ötesinde, Spree nehri boyunca pazar kurulacağını biliyorduk. Eh madem ki yolumuzun üstünde, bu pazar da mahzun kalmasın dedik ve daldık içine ama…

pazarda sebze, meyve gibi renkli ve canlı şeyler bulmayı beklerken, daha çok kumaşlar, atkılar, bereler, şallar, örgü ve kumaş oyuncaklar vardı. Bir kaç Türkisch börek ve gözleme yapan dışında yiyecek hiç yoktu.

Aman yarabbi, İzmirde Hisarönünden dönünce kumaşçılarda kapı önünde dizili duran “bu kumaşlardan kim alır acaba?” diye merak ederken, beni buralarda bir pazar yerinde buldu bunlar? 🙂

Dün gece Kreuzberg’te yemek yedikten sonra camın arkasından izlediğim şu görüntüyle büyülenip kalmıştım. Daha önce Hindistan’da görmüştük tandır ekmeklerinin tandırın duvarlarına dokunur dokunmaz puf puf kabarışını. Dün gece de büyülenmiştim adeta. Dolayısıyla bu akşam nerede ve ne yiyeceğimizi düşünmemize hiç gerek kalmamıştı.

Lasan Restorant her çeşit kebap ve çorbaların yanısıra, tabule ve şahane falafeller yapıyor, üstelik hemen o anda pişirdiği tandır pideleriyle.. Arapların işlettiği mekanda, başı sımsıkı siyah eşarpla kapalı Arap güzeli bir kızla, başı açık başka bir Arap güzeli kız garsonluk yapıyor.

Salonun köşesinde bir çay demliği… Yanında da ince belli olmayan küçük boy bardaklar, çay kaşığı, şeker… Bakıyorum, insanlar kalkıp kalkıp kendileri çaylarını alıyorlar. Meğer çaylar “müessesenin armağanıymış”! İstediğiniz kadar, kendiniz alıyorsunuz. Tabi ki biz de aldık ve içimiz ısındı, falafellerimiz gelinceye kadar.

Restoranı işletenlerin inançları gereği olsa gerek, buzdolabında hiç içki görmedim. Ama yanımızdaki masada oturanlara getirdiği ayran, benim için sürpriz oldu. Girit’te, yemek yediğiniz bir yerde asla bulunmayan bir şey.

Her yerde olduğu gibi, onların da menüsünde, etsiz yemeklerin yanında “vejetaryen” yazıyor. Tabule, ızgara hellim peynirli dürüm, falafel bunların arasında. Biz, Yorgo’nun falafelinin içinde yoğurt olmasın yalnızca tahin sosu olsun, demeye çabalarken Arap güzeli kız, “ok. Vegan'” deyip  lafı ağzımıza tıkıyor.

Dedim ya, burada herkes “etsiz yaşayan” insanlardan haberdar 🙂

Üşümüş elleri ısıtan, acıkmış mideyi doyuran lezzetin verdiği huzurla, bugünü de bitiriyoruz…



5 thoughts on “Marketler, deli ucuz biralar, deli soğuk ve Alexanderplatz’da Noel Pazarı”

  • Bir soz vardir.Tas yerinde agirdir diye.Bu sozden;sebze ve meyvelerin uretildikleri yerde daha pahali oldugu anlasiliyor.Dogru soze diyecek birsey yok.

  • Merhaba
    anlatım da resimler de şahane. Zevkle okudum. Biz düsseldorfa gitmiştik 2 yıl önce. Almanyayı çok sevmiştim. Münih ve Berlini de görmeyi çok istiyorum. Yazınız bana rehber oluyor. Gezinizin devamını bekliyorum.
    Pınar

  • Alimcim 🙂
    gezi yazıları konusunda usta olan sensin, kitabı basılmış bir yazarsın. Bu konuda senin takdirin benim için çok değerli…

    sağol arkadaşım, yavrularına, eşine selamlar

  • detaylar ve fotoğraflarla yine keyifli bir yazı..teşekkürler,Papatya Hanım..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir