Her başlangıç zordur

Κάθε αρχή και δύσκολη

Yunanca’da “Her başlangıç zordur” anlamına gelen böyle bir söz vardır. Ne kadar doğru değil mi?

Hayatımızın her aşamasındaki ilkleri bir düşünün… Bir bebeğin ilk adımı, bir çocuğun okula başladığı ilk sabah, yeni işteki ilk mesai, yeni evdeki ilk gün, belki yepyeni bir ülkedeki yeni hayat. Her ilk biraz ürkütür, bazen korkutur, tereddütte bırakır. İlk sözcük ne zor söylenir, ilk kelime ne zor yazılır, ilk harf bile bizi ne uğraştırır. Hayatının geri kalanında her gün okuyup yazacak bir adam da, belki de ömründe iki kelimeyi yanyana zor getirecek adam da aynı zorluktan geçer, aynı tecrübeyi edinmeden hiç kimse bir sonraki aşamaya geçemez. En zoru, o ilk adımdır. İster ağızdan çıkan ilk söz, kalemin zar zor yazdığı o ilk kelime olsun, isterse anne kucağından inip atılan ilk adım ya da bisikletin arkasından tutan elin bıraktığı anda çevrilen ilk teker olsun, hepsi zordur, korkutur, ter döktürür, yıldırır… ama bir bakıma da kaçınılmazdır hatta ve hatta ilerleyebilmenin şartıdır. O ilk adım olmasa, yürümeye başlayamaz bebek; o ilk harf yazılmasa nasıl öğrenilir ardından gelenler, o ilk teker dönmese nasıl sürer bisikletini tek başına çocuk ve heyecan çekilen o gün o ter dökülmese nasıl başarır, kazanır, hedefine ulaşır insan.

Hayatımıza yeni giren her şey zordur; bu yeni bir sevgili, yeni bir iş, yeni eş, yeni adreste bir ev, yeni bir okul ve yeni öğretmen, yeni bir kitap, yeni bir yazı da olsa…

Bütün bu yazdıklarım, biraz felsefi gibi gelebilir ama şu geçtiğimiz hafta sonunda bunu hayatımızın iki ayrı alanında, çift taraflı yaşadığımızdandır belki de.

Biliyorsunuz, yazdıklarıma ara vermiştim, geçerli bir sebebimiz var diyerek. Kızım Maya’yla Yunanistan genelinde katılacağı ilk Eskrim Turnuvası için Atina’ya gitmiştik. Büyük bir deneyimdi, diyebilirim. Onun için de, benim için de… Bir çocuğun daha kendi yeteneklerini, neleri başarabileceğini kestiremeyeceği yaşlarda, tabiri tam yerindeyse, “kendini birden denizin içine atlamış gibi bulması” onun için kolay bir şey değil, çok iyi anlıyorum. Daha bir kaç ay öncesine kadar eline bile almadığı kılıçla; yıllardır mücadele veren, yaşından da boyundan da büyük rakiplerin karşısında kendisini buluvermek… biliyorum ki, turnuvada mücadele sırası kızlara geldiğinde; ismi okunup az sonra zorlu mücadeleye gireceğini bilerek ısınmaya çalışırken, küçücük yüreği o kadar sıkışmıştı ki belki de o an oradan kaçıp gitmek istedi. Yapmadı. Kaçmadı ama… dokunsan hüngür hüngür ağlayacak kadar kızardı, ateş bastı. Morali o kadar bozulmuş, kendine olan güveni yerle bir olmuştu ki; 

Anne, ben hep 5-0 5-0 yenilicem, diyebildi dudaklarını bükerek. Dokunsak ağlayacak gibiydi… Belki de kaskının ardında gözlerinden süzülenleri görmedik bile.

Kıyamam…

Bir anne için en zor durumlardan biri. Öyle ki bir yandan ona o anda oracıkta ihtiyacı olan güven dolu sözleri söylemelisin ama kendini de kaptırıp yalan düzeyde abartamazsın. Diyemezsin ki “olur mu, gör bak sen birinci olacaksın!”… çünkü ikimiz de biliyoruz ki olmayacak. Ne birinci, ne ikinci, ne de dokuzuncu onuncu. Bu bir mucize olurdu! 🙂  Ama öte yandan, “eee tabi ki yenileceksin, o yüzden boşver. Hiç üzme canını…” da diyemezsin. İşte o anki dengeyi tutturmak, ağzından çıkan her kelimeyi ölçüp tartmak çok çok zor.

Ben “sen elinden gelenin en iyisini yapacaksın. Daha yolun başındasın. Senin için bugün buraya gelip katılmak bile ne büyük şey… bu daha ilk! Her seferinde daha kolay olacak…göreceksin bak!” demekten öteye söyleyecek bir şey bulamadım. “Üstelik ne olursa olsun, biz seninle gurur duyacağız” diye de ekledim.

… ve sonunda sıra Maya’ya geldi. Adının okunduğunu bile duyamacak kadar heyecanlıydı. Antrenörü son derece neşeli bir tavırla, onun bu heyecanının hiç farkında değilmiş gibi davranıyor, sevinçle el sallayarak onu çağırıyordu 🙂   

– Hadi bakalım, güzel kızım, diyerek bir öpücüğü zor yetiştirdim yanağına.

Heyecandan içine battığı moral bozukluğuyla “hepsinde 5-0 yenileceğim” diye tutturan Mayacık, ilk turda 5-2 yenilince ağlayacak gibi oldu. Kendince haklı çıkmıştı çünkü! Eminim, o anda zamanın durmasını ve kaçıp gitmeyi düşünüyordu yalnızca. Fakat öyle bir spor ki anlık bir dokunuşla her şey değişebiliyor. Daha önceden tanıdığı zorlu rakibi 5-3 kazanınca nasıl gülüyordu, anlatamam! Sanırsınız, dünya şampiyonu oldu. O anda her şey pespembeye dönüverdi, yüzünde açan güller gibi 🙂

Gördün mü bak!?  Hep yenileceğim derken, kazandın işte!... diyerek;  antrenörünün “Bravo Maya!” tezahüratları arasında yüreklendirdik az da olsa.

Kısa sürdü tabi… sonra 5-3 ve 5-2 kaybetti. Ama hiç birinde 5-0 yenilmedi. Bence ilk ulusal çapta müsabaka için gayet iyiydi. Yanına gelip de nasıl geçtiğini, kaç tanesinde kazandığını soranlara, utana sıkıla cevap veriyordu yavrum 🙂 Ama eminim ki kendini en iyi hissedip de sonunda gülümseyebildiği an, gerçekten çok eğlenceli antrenörünün ona; kendisinin 8 yaşında katıldığı ilk turnuvada her maçı 5-0 kaybettiğini ve sporcuları puanlarına göre listelediklerinde listenin en sonunda yer aldığını söylemesiyle oldu 🙂

İlk’lerin zorluğundan söz ediyorduk. Bu hafta sonunda, Ege’nin bu cephesinde, bir başka ilk daha yaşandı bizim için. Yunanistan tarihinde ilk kez sol parti iktidarı! İlk kez Ateist bir başbakan!

Bu gencecik, sevimli, (bazılarına göre de yakışıklı), taptaze başbakanımız, Yunanistan tarihinde ilk kez, papazlı DİNİ törenle değil de resmi yemin töreniyle başbakanlık yemini etti. Yemin ederken dürüstlüğün, ancak İncil’e elini basmakla kanıtlanacağını reddedecek kadar cesurluğuyla daha da gözüme girdi 🙂 Böylece, düğünden vaftize, dükkan açılışından okul açılışına kadar her b*ka burunlarını sokan papazları da, daha ilk günden, resmen saf dışı etmiş oldu ki çok hoşuma gitti!  Helal Sana Çipra!

Kendisi de biliyordur, eminim; her yeni gelen eskileri korkutur. Her yeni gelen için de, durum zordur. Postu serenlerin rahatı elden gidecek gibi görününce, yeni gelende ortaya çıkaracak kusur/hata arar bulurlar, yoksa da yaratırlar. Çipras da ateist ya… eşiyle nikahlı değil, çocukları vaftizli değil ya; işte millete konuşacak konu, çamur atacak malzeme çıktı.

Şimdiye kadar söylenmemiş lafları söylüyor diye kötü oluyor tabi. Bugüne kadar aynı düzene/kiliseye/incile/papaza “saygı” gösterip de cebini dolduranlara ne demeli, peki?!… Tabi başta papazlar prestij elden gidiyor diye lanetleyecekler adamı. Ne derlerse desinler, başımızda ne kadar kalırsa kalsın; seçilmiş olması bile büyük bir başarı ve artık bir şeylere “yeter!” demenin vakti geldiğine iyi bir işaret bence. Dinazor politikacılardan bıkıp usandığımız Yunanistan için büyük bir yenilik, reddedilmez bir ilk! 

Hayatımda ilk kez Başbakanı benden küçük olan bir ülkede yaşayacak olan ben, yalnızca 2 şey diliyorum:

Ümit edelim ki yepyeni bir Yunanistan olsun.
ve biraz uzak da görünse; “Darısı Türkiye’nin başına” diyelim…

 



2 thoughts on “Her başlangıç zordur”

  • Banucum haklısın…
    geçen yaz görüştüğümüzde, resmen “oyalansınlar” diye başladığımız eskrim, hayatımızın içine küt diye giriverdi 🙂
    Maya bu işin peşini bırakmayacak görünüyor. Girit’teki turnuvada ilk müsabakası olmasına rağmen, 6. olması da cesaret verdi. Atina’da da büyük heyecan ve stres çekti ama çok zevk alıyor.
    Belki de hayatının spornu buldu! Ne dersin? 🙂

    Yeni başbakana gelince, hergün bizi şaşırtmaya ve sevindirmeye devam ediyor. En önce papazsız yeminle başlayan başkanlık, hergün onu çekemeyenlerin “ne zaman kıravat takacak acaba?” tartışması, önceki gün görme engelli milletvekilini sağlık bakanı yapması… bugün de sanırım, parlamento binasının önünden demir parmaklıkları kaldırtmış! Gitgide seviyorum bu adamı 🙂

  • Daha yazın görüştüğümüzde tatilde etkinlik olsun, spor yapsın diye başlamamış mıydı eskrime? Ulusal turnuvaya katılacak kadar ilerlettiyse varsın 5-0 yenilsin. Maya’yı cesareti için tebrik et benim için.
    Yeni başkabakansa süper haber. Burada bile bize bir umut kırıntısı bu. H,ç değilse bir yerlerde iyi bir şeyler oluyor diyoruz bu sayede. Bence de zor bir ihtimal ama darısı başımıza 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir