Heidi’nin memleketi İsviçre

 

Siyah-beyaz televizyonun bir tek kanal, çocuk programlarının da günde bir tek çizgi filmden ibaret olduğu, çocukluk yıllarımda, Heidi ve Peter’in Alplerin uçsuz bucaksız bayırlarında yalın ayak koşarak keçileri kovalamalarını seyretmeye bayılırdık. Keçiler bile ne kadar mutluydu ve zıp zıp zıplardı onlarla birlikte… ya da bize mi öyle gelirdi çocukken?

Heidi’nin olduğu günü ve saati hiç kaçırmaz, “başlıyoooooor” çığlıkları eşliğinde, heyecanla televizyonun karşısındaki yerimizi alırdık, kız kardeşimle birlikte. Bembeyaz oğlakları kucaklayabildiği, yemyeşil çimenlere sırtüstü uzanıp gönlünce bulutları seyredebildiği, dedesine süt sağarken yardım etmeye kalkıştığında gözüne süt fışkırttığı için bile imrenir kalırdık, pembe yanaklarından sağlık fışkıran bu minicik kız çocuğuna. Böylesi hayatlar da var mıydı gerçekten? yoksa yalnızca masallara ve filmlere mi konu olurdu, bilemezdik.

O zamanlar İsviçre bizim için çoooooooooook uzak bir yerdi. 

Yorgo’yla tanışalı beri Türkiye ile Yunanistan arasında yaptığımız seyahatlerin sayısını çoktan saymayı bıraktım. Başlangıçta sınırlı bütçeyle ve 2 koca sırt çantasıyla, uyku tulumlarıyla olan yolculuklar, aramıza çocukların katılması, Atina-İzmir direk seferlerinin başlamasıyla, Atina’dan 1 saatte varılacak kadar kısa ve konforlu seyahatlere dönüşmüştü. Oturduğu şehirden dışarı adım atmayanlara bakarsanız, sürekli yurt dışı seyahati yapan bir aileyiz! Ama aslında gittiğimiz yerler: Girit-Atina-İzmir üçgeninin dışına pek çıkmıyor. Bunlar da zaten bizim 2 memleketimiz olduğu için, pek de “yurt dışı” tatilden sayılmıyor aslında… 

Bu sene, çocukların Noel tatilinde, bir değişiklik yapalım dedik ve ilk defa ailecek başka bir ülkeye gitmeye karar verdik. Bu kararı vermemizi kolaylaştıran en önemli etkenlerden biri de Yorgo’nun kız kardeşinin 3 sene kadar önce İsviçre’ye, St Gallen’e taşınmış olmasıydı. Yoksa 4 kişilik bir ailenin hep birlikte gideceği ilk yer olabilmesi için bayağı dolgun bir keseye ihtiyaç duyulacak bir ülke İsviçre.

St Gallen: Yaklaşık 75.000 kişinin yaşadığı Saint Gallen,  İsviçre’nin kuzey doğusunda bulunuyor. 612 yılında İrlandalı rahip Gallus tarafından, Konstanz gölü ile Appenzell Alpleri arasında kurulmuş bir şehir. 

St Gallen, Almanya sınırına 1 saat mesafede ve İsviçre’nin Almanca konuşulan bölgesinde. Bu yanıyla da, ilk kez ailede hiç kimsenin dilini bilmediği bir yere gideceğimizden; çocukların hayatında önemli bir tecrübe olacağına inanarak yola çıkmıştık. Ailemizde herkes 2 dili de mükemmel bildiği için Yunanistan’da ve Türkiye’de “evimizdeyiz”, tatile gelen turistler değiliz. Bu kez başka bir ülke görecek, başka bir dil duyacaktı çocuklarımız. Hatta parası bile başkaydı.

Çocukların daha yola çıkmadan kabul ettikleri bazı kurallar vardı:

Herkes kendi valizini itecekti (buna çok güzel uydular, yürüyen merdivenler dahil Dario bile kendisi indirip kaldırdı)

Birlikte seyahat ettiğimiz için birbirleriyle güzel geçinecekler (Eeh!? diyelim…)

Onlara çok değişik gelen şeyleri akıllarında tutarak veya not edip bize söyleyecekler…

Orada Euro geçmediğinden, harçlıklarını yanlarına alacaklar ama bir şey almak istediklerinde bizdeki Franklarla ödeyip bize euro olarak verecekler 🙂

Trende, otobüste, parkta (mümkün olduğunca) sessiz olacaklar, ..caklar,…caklar

St Gallen İsviçre’nin küçük bir şehri ama bu küçücük şehrinde bile ilk dikkatimi çeken her şeyin ne kadar bakımlı ve zevkli olduğuydu.

Bir anda gerek Türkiye’de gerekse Yunanistan’da evlerin balkonlarının, çatılarının keşmekeşi geldi gözlerimin önüne. Burada bütün eski binalar öyle bakımlı ki hayran kalmamak elde değil. Neredeyse yıkık, dökük hiçbir şey yok.

Bir sokak lambasının direği bile ancak böylesine dantel gibi zarif olabilir, değil mi? Üstüne de hiçbir kimse hiçbir ilan, afiş vs. asıp bozmamış bu güzelliği…

Rengarenk panjurlar, zarif balkonlar, bakımlı avlular… İnsan hangisine bakacağını şaşırıyor…

Aslında hep kar umuduyla gitmiştik ama Noel tatili ve Yılbaşı boyunca hiç kar görmeden geri döndük. Şansımıza, son bilmem kaç yılın en sıcak yılbaşını geçiriyormuş bu sene İsviçre. Aslında, biz fark etmesek de, kar olmaması gönlümüzce gezip dolaşabilmemize yardımcı olmuştu. Biz oradayken durmadan kar yağsaydı çoluk çocuk nasıl o kadar gezerdik, düşünemiyorum.

İsviçre’de kaldığımız süre boyunca en çok bindiğimiz araç tren ve metro oldu. Trenle şehirler arası giderken; kırsal kesimde evler gitgide seyrekleşiyor ve göz alabildiğine yeşil ovalar, ağaçlarla kaplı tepeler, büyüklü küçüklü her boyda göller ve bunları çevreleyen Alpler çok güzeldi de… Manzaramızın tek eksiği dağ tepelerinde bile ender rastladığımız kar’dı.

Oysa ki Noel zamanıydı, soğuğun ve karın en çok yakıştığı mevsim. Neredeyse bütün fırınların vitrinleri envai çeşit Noel çörekleriyle doluydu. Yıldız şeklinde olandan, pipo içen adam şekline, boy boy ayıcıklara kadar ne ararsan.

Daha ilk günden, bir parça çöreğin kilosunun 20 eurodan fazla olduğunu görmek, İsviçredeki fiyatların nasıl olduğu hakkında ilk izlenimlerimiz olmuştu.

Zaman da sınırlı, aile de 4 kişilik olunca, 1 haftada en ekonomik şekilde nasıl gezeriz? konusuna daha gelmeden önce kafa yormaya başlamıştık. İsviçre de -her şey gibi- ulaşım da son derece pahalı.

1 saatlik Zürih treni, adam başı tek yön 30 İsviçre Frankı olduğuna göre; 3 günlük (sınırsız kullanılabilen) Tren-metro biletlerinden almanın en doğru karar olduğunu idrak etmiştik. Böylece ailedeki her büyüğün yanında seyahat eden çocuklar da çok az bir ücret ödüyorlar ve yanlarında ebeveynleri olmak kaydıyla istedikleri kadar seyahat edebiliyorlardı. 

Biz bu hesap kitap işleriyle uğraşırken, 3 günlük bileti hangi günlerde kullanalım diye düşünüyorken; çocuklar da, kuzenleriyle birlikte kaldığımız evin çok yakınındaki bir parkta cezbedici oyuncakların tadını çıkarıyorlardı. 

En sevdikleri oyuncak, tabi ki, 2 çocuğun çekip de 3.sünün ip üzerinden kayarak karşı tarafa kadar gittiği ilkel bir teleferik misali oyuncak oldu.

Bundan biz, büyüklerin de alabileceği bir ders var ki “Çocuklar nereye giderlerse gitsinler hayattan zevk almayı biliyorlar“.


** Bundan sonraki yazı(ları)mda, İsviçre’de gün be gün trenle gittiğimiz rotaları anlatacağım. Umarım ilk yazıyı yazmam kadar gecikmeyecek.

   



1 thought on “Heidi’nin memleketi İsviçre”

  • Harika bilgiler heidi benimde Çocukluğumun güzel günlerinin anısında.İsviçre gezinizin tamamını sizden dinlemek keyif verici Devamını bekliyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir