Hayaller, Gerçekler, Öncelikler ve 48!

Geçenlerde bir akşam Mayayı antremana götürürken içim içime sığmıyordu sevincimden. Giderken laptop’umu da yanıma alıp uzun zamandır yapmayı hayal ettiğim şeyi yapabilecektim sonunda. Hayatta en çok zevk aldığım şeylerden biriydi bu ama yine de her seferinde bir bahane çıkıp erteleniveriyordu bir başka geceye. Atla deve de değil aslında. Yalnızca sakin bir yerde oturup gönlümce yazmaktı tek dileğim. Evde mutlak sessizliği ve konsantrasyonu sağlayabilmek ne mümkün. O yüzden el ayak çekildikten sonraki saatler, benim saatlerim…

Ama o akşam başkaydı, çünkü ne zamandır aklımdaki yazıyı yazmak için herkesin yatmasını kollamak yerine, Maya’yı bırakıp yeni keşfettiğim şahane bir kafede oturup yazacaktım. Laptop’u arka kotluğa koyarken; “yaşasın, bu akşam hep hayal ettiğim gibi, o güzel kafede oturup yazı yazacağım” dedim.

Yarım asırlık olmaya 2 yaşın da kalmış olsa; öyle bir an gelir ki daha 13 yaşını bile doldurmamış kızının bir cümlesi sana alman gereken hayat dersini verir. Tam da duyman gereken anda kulaklarına ulaşıverir:

Şimdiye kadar neden yapmadın ki, anne?

Uzun süredir hayal ettiğiniz bir şey var mı? Peki, neden şimdiye kadar hayal ettiğiniz şeyi yapmadınız? Gerçekleşmesi için ne engel vardı? Ne sizi alıkoydu da bu hayaliniz hep hayal olarak kaldı içinizde? Yoksa en büyük engel SİZ miydiniz de bunu anlamanız için bunca zaman geçmesi gerekiyordu?

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder” diyen Cahit Sıtkı Tarancı, bir o kadar daha yolu olduğunu düşünürken; 46 yaşında gözlerini yummadan az önce, bu ortalama ömür hesabının herkes için tutmayacağı gerçeğiyle yüzleşince ne düşündü acaba? Yapamadıklarına zamanı kalmadığı için duyduğu pişmanlık ne kadar ağırdı?

Can Yücel’in “Yaşadığın kadar yakınsın sonuna” dediği gibi, yaşadığımız yıllar kadar yaklaşıyoruz aslında o tarihi belirsiz sonumuza. Yaşadıkça bardağımız doluyor, doluyor, ta ki dolacak yeri kalmayana kadar… İşin başında bardağımız ne kadar büyük, işte bunu bilmiyoruz. O yüzden hayat suyumuzun ne hızla içine boşaldığı o kadar da önemli değil bizim için. İyi ki de öyle… Yoksa bütün hayatımız bir havuz problemi olmaktan öteye geçemezdi. İşin gizemli tarafı bizi hem umursamaz hem de heyecanlı tutan yanı aslında. Umursamaz çünkü yaşadığımız şu günün, sondan kaçıncı gün olduğundan habersiz yaşıyoruz. Öte yandan bunu daha baştan bilmemek de bir filmin sonunu merakla beklercesine bizi heyecanlandırıyor.

Acaba daha neler neler yaşayacağız şu hayatta? Hepimizin aklının köşesinde asılı bir soru.

Daha neler göreceğiz? sorusunun yüklendiği anlamsa çok ağır ve kasvetli ne yazık ki yaşadığımız şu günlerde. Daha da beter ne(ler) göreceğiz?demek gibi bir şey… İsterdik ki; daha ne güzellikler göreceğiz? deme lüksümüz olsun. Ama bu hakikaten fazla lüks bize. En temel insanlık haklarından bile yoksun yaşarken, bardağımızın geri kalan kısmını hangi güzelliklerin dolduracağını merakla beklemek olmalıydı en büyük heyecanımız; yarına sağ çıkacak mıyız acaba?” değil.

Yine de, her şeye rağmen güzellikleri hayal etmekten vazgeçmemeli… Hayallerimizi ertelemek için bahaneler üretmek yerine, gerçekleştirmenin yollarını aramalıyız.

Geçen sene bu vakitlerde şöyle yazmıştım;Bir türlü gidemediğimiz uzun seyahatler askıda bekliyor; çocukların büyümesini, kesenin dolmasını, patronun gönlünden birkaç gün izin kopmasını, onu, bunu..“.

Hayatımızdaki önceliklere göre durmadan ertelediğimiz hayaller ne zaman gerçeğe dönüşebilme şerefine layık görülecekler?… Yoksa bir ömür boyu sıralarını mı bekleyecekler?

Evet, 48. Yarım asırlık olmaya 2 yaş kala, artık biliyorum: hayattan beklentilerimin, hayal olmaktan çıkabilmeleri, benim onlara ne kadar öncelik tanıdığıma bağlı. Öncelik de ne kadar derinden istediğime. Siz siz olun, hayallerinize sımsıkı sarılın!

♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Son birkaç yıldır, her sene bir doğum günü yazısı yazmak geleneksel hale geldi. Belki de önceki seneleri de okumak istersiniz; 47 yaş, 46 yaş, 45 yaş, 44 yaş, 43 yaş.



1 thought on “Hayaller, Gerçekler, Öncelikler ve 48!”

  • Yazi dedigin dusundurmeli. Son noktadan sonra arkama yaslanip’ “evet, ben daha nereye kadar gidebilirim?” sorusunu tekrar sordurdugun bu guzel ve icten yazi icin tesekkurler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir