Berlin Duvarı

29. Aralık. 2014: O sabah uyandığımızda ve perdeleri açtığımızda karşımızdaki görüntü buydu: Evet, kar yağmıştı!… ve bütün çatılar, parmaklıklar, kaldırımlar, merdivenler bembeyaz karla kaplıydı.

Şunu anladık ki kara alışkın memleketin hali bir başka oluyormuş. Türkiye’de kar yağdığında en büyük şehirlerimizde bile trafik felç, okullar da hemen tatil olur. Haberlerde buzlu yollarda kayanların, kaza yapanların görüntülerinden geçilmez. Oysa biz uyurken yağıp her yeri 1 karış kalınlıkta kaplayan karları ne zaman temizlemişlerdi de biz sokağa çıktığımızda yollar açılmış, trafik normal seyrinde akıyordu? İnanılır gibi değildi bizim için.

Gün o kadar yavaş yavaş ağarıyordu ki Berlin’de… Ne kadar kuzeyde olduğumuzu unutmuştuk tabi…

Giritte yaşadığım ve doğma büyüme İzmirli olduğum için, ister istemez, “her yerde kar var” şarkısını mırıldanıyordum bütün gün 🙂

Kreuzberg’de kalıyor olmamız bize bugün de büyük kolaylık sağlamıştı. Berlin duvarına çok da uzak değildik. S-Bahn ya da U-Bahn trenlerine Warschauer Straße yönünde biniyorsunuz ve son istasyonda iniyorsunuz.

Warschauer Köprüsü, Doğu ve Batı Berlin’i ayıran Spree nehrinin üstünde bulunuyor. Trenle bu köprüden karşıya geçtikten az sonra, son istasyonda iniyorsunuz ve geldiğiniz yöne (geriye) doğru biraz yürüdükten sonra Duvar’ın başında buluyorsunuz kendinizi.

Ve Berlin Duvarı…

Berlin’ kadar gelip de meşhur Berlin Duvarını görmeden, dokunmadan, fotoğraflamadan, olmazdı değil mi?

Doğu Almanya hükümeti, vatandaşlarının Batı Almanya’ya kaçmalarını önlemek için, 13 Ağustos 1961 tarihinde  Berlin Duvarı (Berliner Mauer)nın yapımına başladı. 46 km uzunluğundaki Berlin Duvarı’nın yerine, önce sadece basit bir tel örgü çekildi. Daha sonra bu örgünün yerine, kapitalist batının “Utanç duvarı” dediği Berlin Duvarı inşa edildi.  Doğu ve Batı Berlin’in arasındaki bu duvar, aslında biri 3,5 digeri 4,5 metrelik iki parçadan oluşuyordu. Doğu tarafına bakan duvar kaçmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmıştı. Buna karşılık Batı Almanya’ya bakan taraf ise grafitti ve çizimlerle doluydu. Doğu kısmında duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunuyordu, 186 yüksek gözetleme kulesi ve yüzlerce lamba konmuştu. Doğu tarafında motorsikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi. Duvar boyunca 25 karayolu, demiryolu ve su yolu sınır kapısı yer alıyordu.

 

Tüm bu kontrol ve gözetlemelere rağmen, yaklaşık 5 bin kişi tüneller, evde yaptıkları balonlar ve bunun gibi yollarla, Doğu’dan Batı’ya kaçmayı başardı.

 

Doğu Alman hükümeti bu duvarı, sosyalist Doğu’yu kapitalist Batı’ya karşı koruyan bir kalkan olarak gösteriyordu. Oysa bu duvar, Doğu Almanya’daki kendi yurttaşlarının seyahat özgürlüğünü gasp ederek bu ülkeden çıkışlarını engelliyordu. 1989 yılı başlarında Alman Hükümetinin, isteyen Doğu Almanya vatandaşlarının Sovyetler Birliği dahilindeki diğer Doğu Bloğu ülkelerine geçiş yapmasına izin vermesiyle birlikte

, binlerce Doğu Alman vatandaşı Polonya, Çekoslavakya, Macaristan, Yugoslavya gibi ülkelerin başkentlerine akın etti ve buralarda bulunan Amerikan, İngiliz, Fransız büyük elçiliklerine sığındı. Daha sonra da özel trenlerle Doğu Bloğu dışındaki ülkelere kaçmaya başladılar. Kaçışın bu kadar yoğun olduğu bir durumda, duvarın bir anlamı kalmamıştı. Doğu Alman hükümeti, duvarın kaldırılmasına karar verdi.

9 Kasım 1989’da bu karar halka açıklandığı andan itibaren duvarın iki tarafında yüz binlerce insan birikmeye başladı. Gece yarısına doğru, ilk olarak Brandenburg Kapısı‘ndan başlayarak barikatlar kaldırıldı. Her iki Almanya tarafından yaklaşan insanlar duvarın üzerinde buluştular. İnsan seli bir saat içinde yüz binlere ulaştı. Duvarın yıkımına resmi olarak 13 Haziran 1990’da,  Bernauer Straße’de 300 Doğu Alman sınır askeri tarafından başlandı. Berlin duvarının yıkımı 13 Ekim 1990´da resmen sona ermişti. Duvarın şehrin içinden geçen kısmı aynı yılın Kasım ayına kadar neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı.

İşte o sabah, duvar boyunca yürürken; 1961den 1990a kadar 30 yıl boyunca, bu duvarın iki yakasında kim bilir ne hasretler çekildiğini; birbirini yıllarca (ve belki de bir daha asla) göremeyen darma dağınık olmuş aileleri, duvarın ardında kalmış sevdiğinin özlemiyle yaşayan sevgilileri düşünüyordum. Kim bilir ne kadar çok insanın hayatında silinmeyecek izler bırakmıştı bu beton yığını…



Doğu ve Batı Berlin arasında, doğal bir sınır çizgisi gibi uzanan Spree nehrinin doğu kıyısında, Warschauer Köprüsü’nden başlayarak 1,3 km. boyunca uzanan duvarı 1990 yılında, 21 farklı ülkeden tam 118 sanatçı resimleriyle süslemiş. Bugün East Side Gallery diye anılan, eski Berlin duvarından kalan bu kısım, 100ün üzerinde eserle gerçekten de tam bir açık hava galerisi.

Aradan geçen zaman zarfında duvardaki resimlerin 2/3si tahrip olmuş. Duvardaki eserlerin restorasyonuna tekrar 2009 yılının Mayıs ayında başlanmış. Hatta bir grup sanatçı resimlerinin restore edilmesine, CopyRight haklarını kullanarak, karşı çıkmış.

Duvardaki en bilinen resimlerden biri, Leonid Brezhnev ile Doğu Alman lideri Erich Honecker’in sosyalist öpücüğü, Rus ressam Dmitri Vrubel tarafından resmedilmiş.

Kısacası, Berlin’e gittiğinizde görülmeye değer yerlerden biri burası.

Bazı resimler Pink Floyd’un unutulmaz “The Wall” filmini anımsatırken, bazıları da çok güzel sloganlar taşıyor.

Many small people, who in many small places, do many small things, can alter the face of the world.

İnsanları ayıran başka duvarlar olmasın,

Savaşlar hiç olmasın!



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir